Major Depresyon

Dynamically target high-payoff intellectual capital for customized technologies. Objectively integrate emerging core competencies before process-centric communities.

Major Depresyon

Depresyon, tüm dünyada önemli duygusal, finansal ve sosyal sorunlara neden olan yaygın bir duygu durum bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Depresyon, duygusal bir deneyim, bir şikâyet belirtisi ve ayrıca kriterler ile tanımlanan bir sendrom olarak tanımlanabilmektedir.

Depresyon kelimesinin kökeni Latince ‘depressare’ kelimesinden gelmektedir. Depresyonu sınıflandırma girişimleri MÖ 4. Yüzyıldaki Hipokrat’ın Melankoli yani “Kara safra” terimini tanıttığı döneme kadar dayanmaktadır. İbni Sina (Avicenna), melankoliyi, kişinin belirli fobiler geliştirip şüphelendiği depresif bir duygu durum bozukluğu türü olarak tanımladığı görülmektedir. Yine de Melankoli, Emil Kraepelin tarafından farklı depresif durumlar olarak ilk kez on dokuzuncu yüzyılda tanımlanana kadar tıp literatüründe baskın tanı terimi olarak kalmıştır.

1952’de yayınlanan ilk Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı olan DSM’de, depresyon, depresif reaksiyonlar altında sınıflandırılmıştır. 1968’de yayınlanan DSM-II’de, 182 bozukluk arasında ‘depresif reaksiyonlar’ tanımı yerine ‘depresif nevroz’ terimi kullanılmıştır. DSM-III’de (1980) “Major depresyon” terimi ilk kez “Major Depresif Epizodlar” şemsiyesi altında ortaya çıkmıştır. DSM-IV-R ve DSM-V’de ise Major Depresyon, Depresif Bozukluklar altında kategorize edilmiştir.

Majör Depresif Bozukluk tanısında, bir kişinin 9 kriterden en az beşini karşılaması gerekmektedir. Bunlar arasında çökkün duygu durum, normal aktivitelere yönelik ilgi ve istek kaybı, bitkinlik, halsizlik ve enerjisizlik hisleri, dalgınlık ve dikkat sorunları, suçluluk ve değersizlik fikirleri, karamsar düşünceler, uyku bozukluğu, iştah artması veya azalması, kendine zarar verme ve intihar fikirleri en belirgin belirtiler olarak bildirilmektedir. Tanıyın bir sendrom olarak koyabilmek için en az dokuz belirtiden 5 belirtinin tespit edilmesi ve bu ruhsal durumun en az 15 gün sürmesi gerektiği belirtilmiştir. Depresyonun çeşitli alt tipleri bulunmaktadır. Retarde, ajite, melankolik, mevsimsel, katatonik özellikli olarak çeşitli tipleri bulunabilmektedir. Depresyona sıklıkla kaygının fiziksel belirtileri de eşlik edebilmektedir. Majör depresif bozukluklardan dolayı da hastalar intihar girişiminde bulunabilmektedirler.

Depresyon, dünyada yeti yitimine neden olan 4. sıradaki en sık teşhis edilen psikiyatrik bozukluklardan biridir. Dünya çapında 350 milyondan fazla insan depresyondan etkilenmektedir. 10 ülkede 38000 kişinin katıldığı bir yaşam boyu yaygınlık çalışmasında, %1.5-19.0 arasında değişen oranlarda Depresyon yaygınlığı belirlemiştir. En yüksek depresyon oranları Orta Doğu, Kuzey Afrika, Sahra altı Afrika, Doğu Avrupa ve Karayipler’de bulunmaktadır. En düşük oranlar ise Doğu Asya’da görülmektedir. Avustralya, Yeni Zelanda ve Güneydoğu Asya, özellikle Japonya’da düşük oranlar tespit edilmiştir. Buna karşın Afrika’da ise kadınlarda %22,6 ve erkeklerde ise %14,3 gibi yüksek oranlar belirlenmiştir. Bu arada Batı Avrupa ülkelerinde majör depresif bozuklukların yaygınlığı %5 civarında olduğu görülmüştür. Türkiye’de depresyonun yaygınlığı %13-20 arasında görülürken KKTC’de ise %23,4 düzeyinde bulunmuştur. Kıbrıs’ın güneyinde Kıbrıslı Rum 1500 üniversite öğrencisi arasında yapılan bir araştırmada depresyonun yaygınlığı %27,9 olarak tespit edilmiştir.

Bazı çalışmalar göstermiştir ki bazı bölgelerde depresyon oranları daha da yüksek bulunduğu gözlenmiştir. Porto Riko, Yerli Alaskalılar ve Yerli Amerikalılar ve Avustralya Aborjinleri gibi bazı spesifik kültürlerde aşırı derecede yüksek depresyon yaygınlığı da bulunmuştur. Bu kültürler, kolonizasyon ve buna bağlı ekonomik sömürü, düşük eğitim, öz kimlik sorunu, işsizlikte artış, bazı kronik hastalıkların ve diğer daha büyük topluluklara bağımlı olmanın bu yüksek yaygınlık oranlarının tespit edilmesinde ortak özellikleri paylaştığı belirlenmiştir. Afganistan, Honduras, Filistin, Hindistan, Nepal, Brezilya ve Güneybatı Etiyopya gibi ülkelerde de son derece yüksek yaygın depresyon oranları bulunmuştur. Savaş ve göç geçmişleri, ekonomik sıkıntılar, işsizlikteki artış ve sosyoekonomik sorunlar depresyon yaygınlığını başlıca artıran sosyokültürel nedenler olduğu belirlenmiştir. Son yıllarda da akültürasyon çalışmaları göstermiştir ki, asimilasyon, separasyon, marjinalizasyon, entegrasyon gibi kültür tutumlarının ve diskriminasyonun depresyon yaygınlığını yükseltmede veya azaltmada etkisi olduğu bulunmuştur.

Depresyon için ana risk faktörlerinden biri beyinde fonksiyonel ve yapısal değişikliklere neden olan genetik özelliklerdir. Aile üyeleri depresyona giren çocukların majör depresyon oranları daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Dünya çapında pek çok araştırmada, kadınlarda erkeklere kıyasla depresyon riskinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda, depresyonun kadınların hormonal değişikliklerinden kaynaklanabileceği bulunmuştur. Ayrıca doğum sonrası ve adet öncesi dönemlerin de depresyona neden olduğu bildirilmiştir.

Gençlerde ve yaşlılarda depresyon yaygınlığı orta yaşa göre daha yüksek bulunmuştur. Yaşlılarda depresyon prevalansının daha yüksek olması biyolojik değişiklikler, tıbbi problemler ve yaşlıların azalmış zihinsel aktivitesi ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Öte yandan, hormonal değişiklikler, düşük benlik saygısı ve ait olma ihtiyacı da gençlerde daha yüksek depresyon tespit edilmesi ile ilişkilendirilmektedir. 55 yaşın üzerindeki kişilerde depresyon gelişme riski daha yüksektir, bu noktada ölüm düşünceleri ve tıbbi problemlerin depresyonu artırdığı belirlenmiştir.

Depresyonu etkileyen bir diğer faktör de medeni durumdur. Dul ve boşanmış kişilerde depresyon daha sık görülürken evlilerde görülme olasılığı daha düşüktür. Yine de bazı kültürlerde durum farklıdır. Örneğin Çin’de evli ve 55 yaşın üzerinde olmanın, boşanmış veya dul olmaya kıyasla bir risk faktörü olduğunu belirtilmiştir. Boşanmış veya dul olmak kültürel normlardan etkilenen bir olgudur. Boşanmış insanlar genellikle yeniden evlenmeyi planlar, ancak sadece bazıları bunu yapar. Çocuk sahibi olma ile depresyon düzeyi arasında da bazı çalışmalar bir ilişki olduğunu gösterse de, aile yapısı geniş Türk kültürü gibi kalabalık ve destekleyici kültürlerde, çocukların sorumluluklarını diğer aile bireyleri ile paylaşması ve destek alınması durumunda çocuk yetiştirme sorumluluğu azalacağı için depresyon yüksek düzeyde bulunmayabilmektedir.

Majör depresyon ataklarının başlangıcı da stresli yaşam olaylarıyla ilişkili olduğu da tespit edilmiştir. Sevilen birinin ölümünün neden olduğu şok, ciddi hastalık veya aile içi şiddet gibi travmatik olayların tümü depresyon eğilimini artırabilmektedir. Ayrıca sosyal çevre ve finansal sorunların da depresyon için diğer risk faktörleri olduğu tespit edilmiştir.

Yalnız yaşayan, işsiz, eğitim ve gelir düzeyi düşük veya fiziksel hastalığı bulunan bireylerde daha yüksek depresyon yaygınlığı tespit edilmiştir. Bazı çalışmalarda sigara ve alkol kullanımının da depresyon gelişiminde risk faktörü olduğu belirlense de bazı ülkelerde yapılan çalışmalarda doğrudan bir ilişki belirlenememiştir. Ancak yasa dışı psikoaktif madde kullanıcılarında ise depresyon yaygınlığı kullanmayanlara göre daha yüksek olduğu ortaya konmuştur. Yasadışı psikoaktif madde kullanımının veya yoksunluğunun da depresyona yol açtığı da bilinmektedir.

Adres

Lefkoşa Dereboyu Köşklüçiftlik Sakarya Sokak Levent 2B Apartman Daire 2


Bizi Arayın

+90 533 834 96 36
+90 548 883 83 07


Bize Yazın

info@pembekoskonline.com


Randevu Alın

Online Psikolog veya
Psikiyatrist Seç




Online Psikoloji ve Psikiyatri Merkezi





Online Psikoloji ve Psikiyatri Merkezi



×